BU AMERİKALILAR HEP ALGI YARATIYOR
*-İNSAN OLMAK Tanrı ile pazarlık yapan insan demiş ki; ‘Gökyüzü benim, bulutlar senin, Deniz benim, dalgalar senin!..’ Tanrı demiş ki;! ‘Sen insan ol, hepsi senin!’ İnsan olmak başka bir şey… Çünkü hepimiz çevremizde, yolda, çarşıda ‘insan!’ kılığında ne ‘hayvanları!’ görüyoruz… Bugün ‘ahlâk’ konusun ele almak istiyorum. Bu kavram nedense hepimize göre değişebiliyor. Önce yakın zamanda sayılabilecek bir diziyi ve toplumdaki, çarşıdaki gelişmeleri, bundan faydalananları ele alalım. Daha da önce bugün tanık olduğum bir konuşmayı nakledeyim: Alışveriş yapıyordum, akşamüstüne yakın bir zamanda. İki öğrenci önümdeydi. Sanıyorum, bizim eski devire göre, ‘liseli’ dediğimiz öğrenciler. Hangi üniversite ve fakülte mezunu olduğunu bilmediğim kasa görevlisi, ‘Biz bunu okulda bile içiyorduk!’ gibi bir laf etti. İki öğrenciden biri de, ‘Henüz erken, akşam!’ dedi. Günahlarına girmeyeyim ama, anladığım kadarıyla, aldığı meyve suyunun içine alkol karıştırarak içiyorlardı, bunu da, akıl almayacak bir şekilde ‘övünç’ duyuyorlardı… Yani psikolojik bir durum. İşti iki satırlık bir konuşma bana eski günleri ve ‘ahlâk’ konusunu ele almam gerektiğini düşündürdü.
*-AHLÂKSIZ DURUM
01 Ekim 2010 günü internette, fotoğraflı bir ileti dolaştı.
Fotoğraf, İstanbul’da bir büfenin giriş kapısını gösteriyor, cemakanda bir tabela üzerinde şunlar yazılı;
“Fatmagül’e t. etmeden önce üzerine dökülen içki geldi- 5 TL.”
Bu tabela ‘kopyala- yapıştır’ yöntemiyle yapay olarak da üretilmiş olabilir, bu pek önemli değil.
Fakat açıkça ahlâkça, ahlâksız bir durum…
Asıl dikkat çeken, o zamanlar, bu habere internette yazılan yorumlar.
Bunları yazmak, paylaşmak, hatırlatmak istemiyorum.
Televizyon dizisindeki bir olumsuz görüntü, bazıları tarafından çıkar amaçlı kullanılıyor olmasını da, açıkça ahlaksızlık olarak görüyorum.
O zamanlar, şimdi olduğu gibi ABD ve çeşitli adlar altında fonlar alınıyordu.
*- ‘ADİCE’ DİYEBİLİRİZ
Hibe karşılığı, anlaştıkları gibi adice romanlar yazanlar da vardı.
Hatta bir yazar, ‘Bunlarda onur ve şeref aranır mı?’ diye yazmıştı.
Onlara, yani fon ve hibeler sayesinde lüks hayat yaşayan, sözde romancıları şunu anımsatalım, bir eleştiri yazısından almıştım:
“İnsan, vaktiyle, maddi sıkıntılar, yokluklar içinde kıvranan Orhan Kemal ve Kemal Tahir gibi nice romancımızı anımsamadan edemiyor. O yoksulluk günlerinin onuru, şimdi bazı romancılara çok ilkel ve romantik görünüyor olsa gerek!..’
Bence sözü edilen, fakir ve yoksul mahallenin kızı Fatmagül’ü ve ona olan tecavüzü, aldığı paralar karşılığı, ballandırarak anlatan, yazanlar.
Bu tipler, paragözler her zaman vardır ve olacaktır.
Bunlar insanlık dışı olaylara, göz yumuyor ve kırpıyorlar,
Nedeni, bana göre bazı ahlaksız tekliflere, evet demeye atlamaya hazırlardır.
Büyük denilecek para, daha doğrusu fon ve hibe sayesinde, yaşamlarını daha güzel, huzurlu, bereketli geçireceklerdir.
Palavra değil, somut örnek olarak görüyor ve iyi irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Öyle anlıyorum.
Sözü edilen reklamın tezi şöyle anlaşılıyor.
‘Pahalı içkiler dökülerek, daha kaliteli t. Edilebilir…bunu alınız!’
Biraz geç oldu ama, ‘Yuuuhhhhh!’ çekiyorum…
*-DELİ GİBİ AŞIKLAR
Birbirlerine deli gibi aşık, sonsuza dek birbirlerini sevmeye söz vermiş, evli genç bir çift, Diana ve David, hayallerindeki yuvayı kurmaya girişir.
Diana başarılı bir emlakçıdır.
İdealist ve parlak bir mimar olan David, bankadan aldığı, ‘morgage’ adı verilen ipotek kredisiyle, okyanusun kıyısında, tam da hayal ettikleri gibi bir ev yaparlar.
Bu mutlu çift için, her şey yolunda giderken, ekonomik durgunluk ülkeyi vurur.
David işini kaybeder.
Bankaya, evin ipotek senetlerini ödeyemez duruma düşer.
Beş parasız kalmıştır.
Karı- koca Diana ile David baş başa verip bir çıkış yolu ararken, şuna karar verirler:
‘David’in babasından 5 bin dolar ödünç alıp, kumarhaneleriyle ünlü Las Vegas’a gidip, bu parayla, evin ipotek taksitlerini ödeyecek kadar bir parayı kumarda kazanmak!...
Sonra onları, Las Vegas’ta şatafatlı bir kumarhanede kumar oynarken görürüz…
Başlangıçta şansları iyi gider!
25 bin dolar kazanırlar.
Ama açgözlülük öne çıkar.
Kumar masasından kalkmazlar.
Kaçınılmaz son onları da yakalar.
Ellerindeki tüm parayı kaybederler…”
*- TEKLİF!...
Bu satırları, daha doğrusu hikâyeyi, neden yazdım, nereden aldım söyleyeyim:
Konumuz olduğu gibi ‘Ahlâksız Teklif!’ filminden…
Belki romanı da vardır, bilmiyorum.
Cinsellik, en çok ilgilendiren, heyecanlandıran ve meraklandıran konuların belki de en başında gelenlerden bir olduğu için film yapımcıları tarafından seçilmişti, her halde.
Anlattığım film hikayesinin devamına geleyim.
Gelişmeden belki ne olabileceğini düşünen, öngörenler olabilir.
Ama ben yine az çok vurgulayayım, yani tek cümle ile devam ediyorum:
“Kumar masasında, gözleri paradan başka hiçbir şeyi görmeyen Diana – David çiftini, biraz uzaktan izleyen milyarder John, çekici bir kadın olan Diana’ya tutulmuştur.
John, bir fırsatını bulup bu genç çifti, akşam yemeğine davet eder.
Ve işte, film burada başlar!..
Konusunu belirtmeyeceğim, ‘Ahlâksız!’ teklifi yapar…
Bu sarsıcı teklif sonucu, gündeme bir milyon dolar gelir,,,
Ajda Pekkan şarkısında ne diyordu?
‘Para… para … para…’
Evin bütün borçlarının ödeneceği bir gecelik para…
Karşılığını söylemiyorum…
Sadece ‘Ahlâksızlık’ her yerde, filmlerde bile diz boyu diyorum…
Bunu bir noktada zamanımızda sabah televizyon programlarında görmüyor muyuz?
Ahlâk bunalımı yaşayanları, anlattığım filmde olduğu gibi…
*- HER ŞEY SATILIK
Her ne kadar ‘Ahlâksız Teklif’ filminde, ana tema cinsellik üzerine kurulmuş olsa da, kafalara sokulan yeni kavramın boyutları cinselliği çok aşıyordu:
Belirtmedim ama söyleyeyim:
Ne diyordu, milyarder utanmaz adam John?
‘Her şey satılıktır!’
Evet, maalesef, görüyor ve yaşıyoruz:
‘Artık her şey satılıktır!’
Bizlerin kafasına, bu algı yaratan cümle bir şekilde, ama filmle ama medya ile ama sevdiklerinizle yerleştirilirse, gerisi de çorap söküğü gibi gelir.
Bazıları için ‘onur’ de ‘şeref’ de satılık olur…
Sıralayabiliriz…
Ama bir ikisini yazayım, bilinenleri, konuşulanları ve gündemde yer alanları:
Eğitim de satılıktır, sağlık hizmetleri de…
Dershanelerden bu yana bir göz atalım, neler görürüz neler?
Bazı kalem tutan eller de satılıktır, televizyon kanallarından seslenen ağızlar da…
Az önce yazmıştım;
Onur da şeref de satılıktır, bazıları için…
Sömürgeci egemenler, cinsellik üzerinden tüm insanlara çok açın ve net şu şifreyi veriyorlar, algı yöntemiyle;
‘Her şey satılıktır!’
*- TEK SORU
Amerika’da ‘Ahlâksız Teklif’ gösterildiğinde, gösterime girdiğinde, kapı önünde tek soru cümlelik bir anket yapılıyordu, seyredenler arasında!..
‘Siz olsaydınız, bir milyon dolarlık teklifi kabul eder miydiniz?’
Medya yazmıştı,
‘Büyük çoğunluk (rakamı yazmıyorum) hiç duraksamadan ‘evet!’ demişti.
Bazıları daha az paraya da ‘evet!’ diyebileceğini yazmıştı!
Amerikalılar böyle…
Bu ahlak anlayışını, para sevdasını, dünyaya bir şekilde yaymaya çalışıyorlar, özellikle en etkili olan sinema ile film ile…
Tekrarlayayım:
Sömürgecilerden Amerika, bu Holywood filmiyle, kendilerine göre yeni dünya düzeninin ahlâk kuralını kafalara çiviliyor:
‘Her şey satılık!’
Bu korkunç kuralı işleyen çok film var.
Bizde bile, ‘Her şey para ile satılır, satın alınır’ temasının işlenir.
*-
Sanıyorum, Prof. Dr. Celal Şengör yazmıştı:
‘Abartmıyorum:
Altın- zümrüt içinde yaşayan bir millet olmalıydık!
Tarımın Cenneti!
Tohumu taşa atsan, taş filizlenir!
Yirmiden fazla maden var!
İncil’deki yedi kilisenin yedisi de bizde!
Nuh’un gemisinin indiği topraklar!
Mezopotamya’nın yanı Göbeklitepe!
Hitit, Bizans, Selçuklu tarihi fışkırıyor!
Yetmezse üç tarafı deniz ve turizm!
Kar, yağmur, güneş, nem… Hepsi var!
Cahil ve fakir kalman imkânsızken,
Halkın yarısı açlık sınırında…
İki sebebi olabilir;
1- CEHALET,
2- İHANET!..
--
0 Yorum