Kabaca Bir Sacayağı Benzetmesi
Vızıltı bestecisi sivrisineği hiç anlamamışız besbelli. Sivrisineği olsun anlayamayan kendini nasıl anlasın? Atalarımızca “anlayana saz”, şair yaklaşımı ile “halinden memnun değil, şikâyeti vızıltı makamındadır” denmemiş miydi oysa sivrisinek vızıltısı için? Sazı, sırf keyif olsun diye dertlenmek için hıçkırıklı nağmelere indirgeyenler bir elin parmaklarını geçemeseydi keşke! Ama… Ne birkaç kişisi! Kaç kuşaktır müziği bile hıçkırıklı şarkı sanmakta olanlarımız kırla gidiyor. Hakkıyla bestelere de “tımbırtı” der onlar yani vızıltı!
“Damarlarına sahip çık” erken uyarı sireni sivrisinek vızıltısını önemsemeyen bakış, başka
hiçbir uyarıyı da dikkate almayacaktır büyük olasılıkla. İkazlar, vız gelir tırıs gider
vurdumduymazlığında küçümsenir ise elbet bu aldırmazlığın bedeli olacaktır. Bunun
toplumsal ölçekteki getirisi, kucakta nur topu gibi bir “Zzzzzzz” kuşağı bulmak olabilir
mesela! Bir kuşak ki kimi zaman dikiş tutmaz görünüyor. Kimileyin kendileri ile, kimileyin
baş edemedikleri ağır koşullar ile, kimileyin de hayvandan doğaya saygıya, sevmeye,
iyicillikten insani değerleri çiğnememeye kadar sıkı sorunları olanlar var bu son kuşakta.
O halde evvelki nesil olan kendimize dokunmadan geçmeyelim konuya. Bizler, “boynuz,
kulağı geçer” öğretisini umursamamış olmalıyız ki çocuklarımızın bizi geçmesini
uygarlaşmada değil, kendi çocukluğumuzda yoksun kaldığımız her şeyden onları yoksun
bırakmayarak başarırız sandık sanki. Gençlikte yapmak isteyip de yapamadığımız,
gözümüzde kalan ne varsa onlar yapsın, biz de onlarda tadalım istedik gibi. Onlara sevgimizi,
hayat boyu uğruna yorulduğumuz ne varsa çocuklarımız hiç yorulmadan, parmağını
oynatmadan avuçlarına bırakırsak göstereceğimizi sandık hatta.
Emek vermediği her şeyi kolayca elde edebilenler, hiçbir şeyin değerini bilmez haliyle. Çocuk
yaştan beri çalıştığı ağır işler altında çok yorulsa da yazın tatile bile gidemeyeceğini bilenler
de kendini, emeğini değersiz görüyor. Selam verseniz teşekkür edecek kadar. Yanma
yakınmalarının da sivrisinek vızıltısı kadar duyulmadığını düşünüyorlar.
Bir çocuğu ölçüsüz şımartmak, çocuğun ne kadar şansız olduğunu gösterir aslında.
Şımartılmak, öncesi keyifli, sonrası çok çektirecek bir yanlışın kurbanı olmaktır. Evet, hangi
çocuk gereğinden çok fazla şımartılmış ise o, hayatın katı gerçekleri altında kalır. Şımartmak
demek, ayarlar ile oynamak demektir zira.
Ancak Z kuşağı, tek şımartılma ayrıcalığındakilerden oluşmuyor, malum! Günde bir öğün
yemek bulamayandan günde üç beş öğün dayak yiyenine kadar kabaca sacayağı gibi üç ana
ayaklı bu kuşak.
Üçayaktan biri, yükü en ağır olanı. Kahvaltı bulamadığından okul kantininden poğaça almayı
zenginlik bellemiş, şımartılmayı bilmeden yetişmiş gençlerden oluşuyor çünkü. İkinci ayak,
arkası hep toplanan, kırıp döktüğü giderilen, kurulu düzene doğmuş, şımartılmanın tüm
sınırlarını delip geçmişlik içinde kendini kaybetmişlerinki. Üçüncü ayak, sıkıntı, sorun
yumağı. Doğup büyüdükleri evde, gelinen çevrede öğrenilen tek şey kaba kuvvet, şiddet
olduğundan ortalığı şiddete boğanlarla dopdolu bu ayak. Daha çoğaltılabilecek olsa da en
belirgin olarak sırıtan bu üç farklı tabandan gelen gençlerden oluşan bir geleceğin resmini
hangi ressam çizer bize? “Abidin Dino” demeyin, o artık tablolarındaki imzalarda yaşıyor.
Özsaygıdan her şeye saygı duymayı öğrenerek iyi yetişmiş, kendini geliştirmekten geri
kalmayan gencimiz yok mu hiç peki? Var, olmaz mı? Ancak sacın üçayağından biri olma
fırsatını bulamıyorlar çoklukla. Kenarda köşede kalıyorlar ellerinde kaç yılın emeği,
yaşanmamış çocukluğun gençliğin sonucu diplomaları ile. Malum, diploma almak, emeksiz
yemeğe dönüştüğünden beridir gerçek diplomalar kâğıttan farksız. Biri, bir şey olmak için
adanan onca yılın sonunda hiçbir şey olunamadığını hissetmek! Böylesi asla akla gelmez,
düşlenmedik gerçekler ile karşılaşmak hayat yolunda değil koşmak, yürümek, emekletemez
hale getirebilirmiş meğer pırıl pırıl gençleri. Sonrası mı? Nasıl olur da bir yol bulunup,
çalışmak, yaşamak için Avrupa’ya gidilir hayali. Şımartılmaya hala devam eden gençlerin
tatil yeri Avrupa kıyıları, adalarına nasıl kapak atılır düşü!
Üçayağının her biri farklı yoğunlukta olan Zzzzz kuşağını irdeleyince laf olsun diye bile olsa
bir standardının olmadığı apaçık. Çoğu alanlarda aralarında uçurumlar bulunan gençler ile
dolu bu kuşak. Diyeceğim, sırf akran oldukları için Z kuşağı bu gençler. Ortak yanları tek
akran olmak. Bu ad altında onları bir torbaya doldurmak mümkün belki; ama bakınca
üçayağın her birini oluşturanlar kendi içlerinde dahi çok farklı koşullardan, anlayışlardan,
eğitimlerden, aile yapılarından, yetiştirilmeden gelmekte. Sanki kimi tuz, kimi şeker, kimi acı
biber, kimi ekşi, kimi ham, kekre, küflü.
Sonraki kuşaklar, gelecek olarak bilinir. Gelecek, bir gün gelir de nasıl karşıladığımız önemli.
Geleceği devralacakların onu ağırlayabilecek yetkinlikte, nitelikte, donanımda, olgunlukta
olup olmamaları belirleyicidir. Zira içeri buyur etmek için önce hakkıyla ev sahibi olunmalı.
Geleceği ağırlayacak her kuşaktan beklenen ilk şey, onu, sonrakilere aldığından daha iyi halde
bırakma yetisidir.









0 Yorum