Telefon
WhatsApp
KEYFİNE DOYUM OLMAZ

*- KARŞIYAKALI KORSANLAR

 

Şimdi gençler bilmez, Karşıyaka vapurlarının, çok yıllar önce İzmir’in sayfiyesi İnciraltı’na giden Körfez vapurları gibi tıka basa, sinemalarda ‘Salon-Balkon ayakta!’ denilerek bilet satıldığı günlerde olduğu gibi özellikle Alsancak Stadındaki maçlardan sonra dolduğunu…

Kaptan köşkü bile ‘Korsan Filmlerinde’ olduğu gibi, fanatik Karşıyakalılar tarafından işgal edilir, gemi Kordon’a paralel götürülüp, Karşıyakalı Ateş’in disko- düğün salonu olarak işlettiği Altay lokalini taşa tuttuktan sonra, Arap Osman’ın ‘Ne yapıyorsunuz?’ diyerek gemiyi tekrar normal kulvarına sokturduğunu…

Göztepeli Hüseyin Yangır’ın, Fanatik Karşıyakalı evlatlarını, aynı şekilde Karşıyakalı Terzi Yüksel Ütüken’in çocukları ile Murat Hovardakaya’nın da her Karşıyaka maçından sonra karakoldan aldığımız, alındığı günleri unutmak da mümkün değil.

 

*- AYAĞA KALKMAYIN

 

Bunları bana hatırlatan, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, körfezde keyifle yolculuk yapanlar için yaptıkları önemli uyarı.

Söylenen şu:

‘Yolculuk bitmeden ayağa kalkmayın!’

Tabi bu tüm gemi ya da tekne yolculuğu yapanlar için geçerli.

İstanbul’da da, ‘Şehir Hatları’ seferlerinin sıklıkları mevsimine göre arttırılıyor.

İstanbul’a giden mutlaka bir Boğaz ya da Haliç gezisini şehir hatları ya da motorlarla yapar.

Şimdi de ‘Deniz Taksileri’ revaçta…

Bir kilometrelik yolu bir saate aşmak istemeyen, biraz da parası olanlar bu sorunu deniz taksileri ile çözebiliyor.

Ama kaptanların uyarısı hep aynı;

‘İskeleye yanaşmadan sakın yerinizden kalkmayın!’

Seyir ve yolcu güvenliği için önemli uyarılardan biridir bu.

Uluslararası Denizcilik Organizasyonu (IMO) standartları kapsamındaki önlemlerin istisnasız uygulanması gerekiyor.

 

*- BENZER KURALLAR

 

Özellikle kış aylarında, yanaşma sırasında yaşanabilecek acil manevraların yaratabileceği tehlikelere dikkat çekilerek, ‘Yolcular, havacılık kurallarında olduğu gibi gemilerde de yolculuk tamamlanmadan ayağa kalkmamalı’ deniliyor.

İzmirli olduğum için şehrimden söz edeyim:

İzmir Körfezi’nde 25 yıldır yolcu ve araç taşımacılığı hizmeti veren, yaz aylarındaki Midilli seferleriyle uluslararası sulara da çıkan İZDENİZ Genel Müdürlüğü da, yolcu güvenliği açısından uyulması gereken kurallara dikkat çekiyor.

Yılda ortalama 15 milyon yolcu ve 1,5 milyon araç taşınıyor İzmir’de.

Klas kuruluşları (denizcilik sektöründe denetim ve gözetim yapan bağımsız yapılar) tarafından düzenli olarak gemiler ve iskeleler denetimden geçiyor.

Yüzde 100 seyir ve yolcu güvenliği için yolcuların da bilinçli olması ve kurallara uyması gerekiyor.

Olumsuz hava ve deniz koşullarının yanı sıra gemilerde meydana gelebilecek anlık arızalar nedeniyle riskli durumlar ortaya çıkabilir. Bunlara karşı hem işletmelerin hem de biz yolcuların tedbirli olması gerekiyor.

Özellikle kalkış ve yanaşma manevraları sırasında tehlike ihtimali artıyor. Bu risk, merdivenlerde bekleyen yolcular için daha da katlanıyor.

Özellikle İstanbul’da şehir hatları vapurlarında, merdiven başlarına otomatik güvenlik bariyerleri bulunuyor. Böylece yolcunun bir noktada da olsa güvenliği sağlanmaya çalışılıyor.

Şunu da söyleyebiliriz:

Bisikletli yolcu sayısı çok arttı.

Bisikletler, acil giriş ve çıkış kapılarının ve tuvalet kullanım alanlarının girişlerini kapatıyordu.

Bundan böyle sadece katlanır bisikletler, katlanarak gemi içine alınacak. Normal bisikletler ise güvertedeki bisiklet park yerlerine konulabilecek.

Tüm yolcular mutlaka ve mutlaka ‘güvenlik anonsları ve acil durum önlemleri’ ne uymak durumundalar.

 

*- BELKİ DE BULUNUYORDU

 

Son yıllarda dikkatimi çekiyor:

Sefer başlangıç öncesi gemi güvenlik talimatı sesli ve görsel sistemler aracılığıyla yolculara aktarılıyor.

Gemilerdeki iniş ve biniş kuralları, yolculuk esnasında yapılmaması gereken davranışlar ve yolculuk kuralları, gemi içindeki uyarı panolarında yazılı olarak bulunuyor.

Önceleri belki vardı da, sürekli yolculardan olduğum için herhalde alışmıştım, fark etmiyordum.

 

*- SUÇLULAR YILI

 

Suç kavramının keyfileştirilmesi üzerine metaforik bir oyun olan Siegfried Lenz'in ‘Suçsuzlar Çağı Suçlular Çağı’ oyununu İstanbul Devlet Tiyatrosu sahnesinde izleme imkanı buldum.

Yıl 1961...

Son derece çağdaş olan, suç, suça katılma ve suçla kendini özdeşleştirmeyi anlatan muazzam bir oyun.

Yıl 2024...

Yapıt şaşırtıcı bir gerçeklikle çağdaşlığını korumaya devam ediyor zira aradan ne kadar zaman geçerse geçsin suç ve suçlu unsurunun ulusların bir uzvu olmaya devam ettiğini net şekilde görüyoruz.

 

*- RAKAMLAR ÜRKÜTÜCÜ

 

Gelin tam 63 yıl önce yazılmış bir oyundan günümüz İstanbul'una yüzümüzü çevirelim;

Habere göre; bu yıl kaydedilen suç verilerinde Esenyurt ilçesi açık ara birinci sırada!

İlçede toplam 20.092 suç kaydedilirken ikinciliği 1.283 suçla Fatih alıyor ve üçüncülüğü 14.977 suçla Küçükçekmece göğüslemiş.

Liste sırayla Pendik, Kadıköy, Ümraniye, Gaziosmanpaşa, Bağcılar, Şişli ve Beyoğlu olarak devam ediyor.

Adeta üniversite sınavında ilk 10'a girmiş öğrencilerin başarı sıralaması gibi açıklanan bu liste her Türk vatandaşı gibi beni de çok üzdü.

 

*- NEDEN KAYNAKLANIYOR?

 

‘Bu insanların sorunu nedir?’ diye düşünmeden edemiyorum.

'Suçlu' yaptığı işin nelere mal olacağını düşünmüyor.

Gücünü yedi düvele duyurmak istiyor.

Kas gücü, cinsel güç, beyin gücü fark etmez ‘göster gücünü!’ diyen bir ses mi suçluyu baştan çıkartan ya da ruhun derinliklerinden gelen ‘sen bir hiçsin’ çığlığı mı?

Kırılma noktası, ne sosyal ne ekonomik bireyin içindeki güç yanılsamasında gizli.

Özellikle İstanbul'da insanlar kızgın ve bıkkın.

Sadece İstanbul trafiğini gözlemleyerek insanların cezasızlık algısıyla nasıl da şiddete meyilli olduğunu görebilirsiniz.

Sözün özü, İstanbul'un suç haritası bu sene de bizlere insanoğlunun ne kadar zayıf olduğu ama bir o kadarda hırsla donatıldığını bir kez daha kanıtlamış oldu.

Tabii bu durum her şehrimizde hemen hemen aynı.

 

*- YOLU BİLİNMİYOR

 

Öte yandan:

‘Eşit işe eşit ücret!’ deniliyor ya, tahmin ettiğiniz gibi lafta kalıyor.

2024 Women’s Forum Barometresi’ne göre, kadınların %52’si iş yerinde cinsiyete dayalı eşitsizliklerle karşılaşıyor.

Eşit olmayan maaş (%28), niteliklerinin altında görev verilmesi (%22) ve erkek egemen rollere erişimde zorluklar (%12) en sık karşılaşılan problemler.

‘Güvenli ve eşit işyerleri inşa etmek için harekete geçme zamanı!’ deniyor ya, bunun yolunu gösteren de hiç yok.

 

*- HEPİMİZİN HİKÂYESİ

 

‘Bu insanların sorunu nedir?’ diye düşünür ve kendimce bir araştırma yaparken dikkatimi Huriye Selvi’nin bir yazısı çekti.

Benzerlerini okumuş ve dinlemiştim.

Ama ben yine de Huriye Selvi’ye döneyim, bakalım neler yazmış?

‘Ne güzel unutulmayacak bir anı ve gün yıl...

Babamız, kendi elleriyle pasta yedirdi çocuklarına...

Küçükken de bir yumurtayı bir lokmayı dokuz parçaya bölerdi ve yedirirdi az da olsa ne tatlıydı o lokmalar helal yedirdi giydirdi bir tek işçi maaşıyla...

Babamdan çok şey öğrendim;

Yaptıklarımda oldu, yapamadıklarımda, benim de kardeşleriminde!

Hatta unuttuklarımızda!

Ama babam şimdi, eski anılarını tekrar tekrar anlatırken, hem gülüyoruz hem ağlıyoruz...

Üzmeden, kırmadan, dökmeden!...

İlk defa anlatıyor gibi dinliyoruz...

‘Babam yaşlandı!’ diyoruz, içimiz buruk.

Ama, bir o kadar çok anılar doldurmuş heybesine, her heybeden çıkan anı, buruk ve gülümseten…

Bizleri bir araya getiren babamız!

Yedi çocuk; dört kız, üç erkek!

On üç torun ve torunun çocukları; sekizi kız, ikisi erkek…

Hepimiz ayrı, hayat ayrı…

Hikâye, yaşam mücadelesi…’

Evet hepimizin mücadelesi, Yaşam Mücadelesi…

Ekmek Mücadelesi…

Yaşamak, insanca yaşamak, yaşayabilmek için…

 

*- PAZARA KADAR

 

Benim de hayranı olduğum, Audrey Hepburn adında bir film sanatçısı vardı.

Filmlerini hep keyifle ve ilgi ile severek izledim

Bir söyleşide şöyle demişti Audrey Hepburn;

‘Anneannem bana hep derdi ki;

Asla kendin hakkında başkalarına çok fazla şey söyleme.

Kıskançlık zamanlarında, körlerin görmeye başladığını, dilsizlerin konuştuğunu ve sağırların işittiğini unutma!’

Beni takip edenler de bilirler:

Ne olursa olsun, sakın kimseye, hiçbir şekilde kendinizle, özelinizle ilgili tek sözcük bile etmeyin…

Aynaya konuşun ama dostunuza asla!

Dostluklar hep pazara kadardır, mezara kadar yok denecek gibidir.

Bana ‘Eyice nasılsın?’ diyerek soyadımla hal hatır soran Bucalı arkadaşım seyahati çok seviyor.

Zaman da İstanbul’da…

Ben de kendisinin yakın takipçilerindenim.

Serpil Nergiz bugün yine derin manalı bir söz yazmış;

‘Arkadaşlarımda ve dostlarımda da görmek istediğim;

İçten gelen ve gerçek samimiyetin yüze yansıdığı bir tebessüm için neler vermezdim…’

Bence insanların yüzünü gayet iyi anlatmış…

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği