Telefon
WhatsApp
UYGUR TÜRKLERİ İLE POLİS ÇEMBERİ İÇİNDE PARİS'TE

*- BAŞARDIM

Giriş ve çıkışı ‘yasaklayan’ kol kola heykel gibi duran dış çemberini yararak geçtim.

Bir metre önümdeki ikinci polis engelini de aynı şekilde, otomatik kapıyı açar gibi ellerimle iki yana açarak geçtim.

Bu kez, üzerinde, aynen Türkiye’de olduğu gibi ‘Polis’ yazılı çember şeklinde yan yana dizilmiş bir engel ile karşı karşıya kaldım.

Türkçe bilen bir Uygur Türk’üne ‘Sözcünüz, başkanınız kim?’ diye sordum. Sakallı biri geldi. Türk olduğumuz, İzmir’den geldiğimi, kendilerini desteklediğimi söyledim. Barikatın içine, yani grubun içine aldı.

10- 15 dakikalık birlikteliğimiz sırasında, benim isteğim üzerine,  hep birlikte ( ‘İ’ne Sarkozi, Türk düşmanı Sarkozi) sleoganları attık.

Ben öpüşerek, çember içinden çıktım.

 

*- HALÂ ÖĞRENEMEDİM

Yürüyüşüme devam ederken, İzmir Valisi iken Emniyet Genel Müdürü ve sonra da milletvekili olan bir büyüğümüz telefonla aradı.

‘Neredesin? Ne yapıyorsun?’ diye sordu.

İyi olduğumu ve yürüyüş yaptığımı söyledim.

Yani Paris’te olduğum belirtmedim.

Bana, ‘Hemen Türkiye’ye dön!’ demesin mi?

Şaşırdım…

‘Ama Genel Müdürüm’ deyince, sözünü tekrarladı…

Birbirimize güzel ve sağlıklı günler diledikten sonra, beni bir düşünce sardı.

‘Dost’ olarak bildiğim ve bazı haber konularında kendisinden büyük yardım gördüğüm İzmir Valisi, daha doğrusu Emniyet Genel Müdürü acaba neden benim İzmir’e dönmemi istemişti ve Paris’te olduğumu biliyordu.

Kaç yazımda, kendi ile karşılaştığımda bu olayı soracağımı ve nedenini öğreneceğimi yazmıştım.

Ama olmadı…

Aklıma şu takıldı:

Her taraf kamera ile kaplı…

Yani her adım takip ediliyor.

O sıralarda Fransa’nın, bizim MİT’imiz gibi uluslararası istihbarat örgütünün başında İzmir’de de görev yapan bir Fransız diplomat vardı.

Ben de kendisiyle iyi dost idim ve bir törende kendisine yakamdan çıkardığım ‘Türk bayraklı rozetimi’ kendisine takmıştım.

Belirttiğim gibi acaba beni kameralardan tanıdı ve bir noktada herhangi bir olumsuzluğa karşı korumak için Ankara’yı mı aramıştı?

Bu görüş aklımdan hiç çıkmadı.

Olur mu olur!

İkinci düşüncem şöyle idi:

Bizim güçlü istihbaratımız ve istihbaratçılarımız da, bir noktada dünyadaki üç önemli Büyükelçilik olan Paris Büyükelçiliğimizle ilgili koruma hizmeti verenler beni tanıyıp olayı ve gelişmeleri anında Ankara’ya mı iletmişlerdi.

Bu da, olur mu olur?

İşte bunlar hep aklımda…

Bu anımı ve izlenimleri o tarihte çalıştığım gazetede ‘fotoğraflı’ olarak yayınlamıştım.

Beni çekmesi için verdiğim bir meraklı turist iyi ayarlama yapmamış ki görüntü ‘flu’ diye adlandırdığımız gibiydi…

Ya böyle işte!

Türkiye ve Türk düşmanı, uluslararası münasebetlerde hep bizim önümüze engel olan, zamanında ‘çok güçlü’ olan Fransa’nın her şeyi Sarkozi başta ‘rüşvet’ olmak üzere çeşitli suçlardan Paris’teki yargıçlar tarafından hapse gönderildi…

Belki de bizim dualarımız ve Uygur Türkleri ile birlikte attığımız sloganlar da çok yıllar sonra yerine gelmiş oldu…

 

*- MANTIK VE KOLLEKTİF BİLİNÇ

‘Okyanus’daki makaleleri okuyordum.

Önce başlıklara baktım, ‘Benim ilgimi çeken var mı?’ diye…

Biri dikkatimi çekti!

Başlık şöyle idi; ‘Mantık ve Kollektif Bilinç!’

‘Bunu yazsa yazsa birkaç kişiden biri, yazılarıyla her zaman dikkatimi çeken Şadıman Şenbalkan’dır’ diye düşündüm…

Düşüncem, ‘Okyanus’taki bir damla’ idi…

Ama ‘bingo’ demişim, meğer Okyanus Gazetesinin bir yazarı imiş Şadıman Şenbalkan…

İlgi ile okudum…

Özetle şöyle diyor, İzmirli yazar sevgili Şadıman:

“Mantık nedir ve ne değildir:

Mantığı süslü kelamlar yapmadan tanımlarsak; MANTIK:

Bilinenden öte bilinmeyenin bilgisine ulaşmamızı sağlayan, zihnimizi hatalardan koruyan ve doğru düşünmeyi yanlış düşünmeden ayıran kurallar bütünüdür.

Salt felsefi bir disiplin olmanın ötesinde, her türlü bilimsel ve günlük düşünsel faaliyetimizin temelini oluşturur. 

Bu bağlamda mantık, aklın duyuşsal ve bilişsel yönüne yön veren aklın danışanıdır.

 

*- EŞDEĞER OLANLAR

Mantığın öncüsü Aristoteles, özne yüklem denemeleriyle, diyalektiği, tanımlamalarıyla Öklid, Zenon damgasını vurukken, Mega ve Stoa Mantığının Kurucusu Öklid, Zenon gibi birçok mantık ve felsefe düşünürleri olmuştur. 

Bundan mağda Müslüman düşünürlerin mantık konusunda yaptıkları açıklamalar, Aristo mantığıyla uyuşmakta ve peş-peşe dünya sahnesinde yerlerini almaktadırlar.

Orta Çağ’a damga vuran Müslüman mantıkçılardan ve Bağdat Okulunun ilk temsilcisi Farabi’nin açıklamaları Aristoteles’in mantık ve akıl yürütmelerinle eşdeğerdir.   

Yine Müslüman bir mantıkçı olan İbni Sina’nın günümüze dek gelen mantık açıklamalarının tümellerin değişmezliği bildirmektedir.

Mantık bir bakıma akıl yürütme kavramıyla pekişir.

 

*- HAYATIN GERÇEKLERİ

Günümüzde mantık ne alemde biliyor muyuz?

Bir anlamda “aklım havsalam almıyor’,  ‘mantığım bu doğru’ diyerek, hayatın içindeki gerçekleri analiz ederken hangi gerçeklerden yola çıkıyoruz?” sorusunu soralım aklın akıl defterine.

Toplum Sosyolojisini etkileyen ve mantıksız olan her ne varsa televizyonların başına tünemiş insanların saçma- sapan dizilerle avutan bir avuç senaryo ya da yapımın ya da oyuncunun alkışçısı mı olalım?  Aile ve eğilim kavramını unutmadan dizilerle değil; kitaplarla, bilimle beslenelim.

Çünkü geleceğimiz olan çocuklarımız, gençlerimiz vurdulu-kırdılı dizilerden, ister istemez etkileniyorlar.

 

*- ÜNLÜ VE PARALI OLMAK

Onun içindir ki, toplumsal ahlak normlarımızı toplumsal bilinçle yaşatalım. 

Üstüne üstlük sosyal medyaya tadanmış para kazanma endeksli, ün-şan meraklılarını görmezden gelelim ki genç ve çocuklarımızda bu bencilce yapılan açıklığın tavan yaptığı güya sanat olan paylaşımları görüp, ‘aaa bu da ünlü biri demek ki ünlü ve paralı olmak böyle bir şey!’ diye göze batırılan algının önemsizliğini görebilsinler”. 

Yeme içme resimleri, güzellik yarışındaki kadınlar,  güya sanatçılar toplumun geleceği değiller çünkü.

Mantık çerçevesinden geçmeyen her olgu bilimle karşılaştırılamaz bu konuda net görüşler mevcut. Amaaa ve lakin, güzellik unsuru sayılan kadının metalaştırılması da Kolektif Bilince yerleşmiş vaziyette.

 

*- BEN MERKEZLİ

Çok zaman ‘kötü örnek, gösteriş ve ben merkezli’ paylaşımlarla var olmaya çalışanların topluma iyi örnek olmadığı ‘su götürmez bir gerçek’ olarak karşımıza çıkıyor. 

Onun için de sanatçı duyarlılığıyla bu hal ve gidişe örnek alınacaklar  listesinin en başında olan ‘benim de ben…’ egosundan vazgeçmek zorundayız.

Kollektif Bilinçte daha bir paylaşımcı daha bir insancıl yaklaşımlarda olmamız gerektiği gün ışığı gibi aşikâr.

 

*- BİZ, BİZ OLALIM

Günahsız insanlar salt Müslüman oldukları için öldürülüyorlar. 

Bu bağlamda, Kollektif Bilinç oluşumu son derece önemlidir. 

İnsan yanımızla; mantık, vicdan duygularımızla biz olalım. 

İnsani duygularımızı kaybetmeden; çocuklar ölürken, kadınlar katledilirken ‘vur patlasın, çal oynasın’ diye reklamını yapan şarkıcılara daha çok ün-şan ve para kazanma yolu açmayalım ve çocuklarımıza, gençlerimize örnek olacak üst-baş giyim-kuşamlarını modernlik diye algılatmayalım.

 

*- SAHİP ÇIKALIM

Gazze’deki masum çocukların, kadınların, erkeklerin çaresizliğini, onlara yapılan zulmü ve öldürülen tüm masumların vebaline girenleri konuşalım ve yüreğimizi ezen bu katliamlara insan olmanın gerekliliğindedir.  

Hiçbir mantığı onaylamayan bu mezalimlere toplum biliciyle,  kültürümüze yakışan hallerimizi ananelerimizi hatırlayalım ve değerlerimizle sahip çıkalım…

 

*- İBRETLE TAKIP…

Sevgili meslektaşım Şadıman Şenbalkan bu eğitici, öğretici ve yol gösterici yazısında ‘Sözde Ateş Kes Anlaşması’ büyük bir reklamla anlatılan Gazze konusunu da ele almış.

Çok iyi anımsıyorum, adını almadığım, genç ve akademisyen İsrail’e inanılmaması gerektiğini, sözleri ve yaptıkları ile ilgili ele almış, anlatmıştı.

Ve dediklerine tanık olduk:

‘Ateş kes’ anlaşması sonrası İsrail yine sayısız ihlaller yapmış, masumların üzerine kabus gibi çükmüştü.

Bundan sonrasını da yine ibretle izlemeye devam edeceğiz, herhalde…

 

*- BEKLENTİMİZ

‘Türkiye’ye de hizmet et!’ önerisinde bulunduğum, Fransa’daki akademik temsilcimiz Felsefe hocası Süreyya İnce’den sonra, ‘Mantık’ konusuna Gazeteci Şadıman Şenbalkan ile geçtik.

Sanatçıların ve göz önünde bulunanların durumlarını da anımsadık.

Bizler ne istiyoruz, nasıl olmalıyız?

İşte bu sorunun yanıtını da şöyle veriyorum:

“9 yaşındaki genç sanatçının sergisi yoğun ilgi gördü!..”

İzmir’de düzenlenen Rüya Şehitoğlu resim sergisi, yoğun katılımla gerçekleşti.

9 yaşındaki genç sanatçı, olgun bir anlayışla hazırladığı eserleriyle sanatseverlerden tam not aldı.

Eğitimcilerimiz ve özellikle öğretmenlerimizden böyle istidatlı yavrularımıza sahip çıkmaları, topluma örnek olmaları için desteklemelerini diliyorum.

Konuyu biraz daha açayım:

 

*- İŞTE SANAT

İzmir’de sanat dolu bir buluşmaya sahne olan Rüya Şehitoğlu’nun resim sergisi, yoğun katılımla gerçekleşti.

Avi Art Venue’de düzenlenen sergide, Zübeyde Hanım Eğitim Kurumları 4. sınıf öğrencisi Rüya Şehitoğlu’nun birbirinden etkileyici eserleri sanatseverlerle buluştu.

Henüz 9 yaşında olmasına rağmen olgun bir sanat anlayışıyla tuvaline duygularını aktaran genç sanatçı, konuklardan tam not aldı.

Sergiye, İl Milli Eğitim Şube Müdürü Hüseyin Güneş, Zübeyde Hanım Eğitim Kurumları Eğitim Koordinatörü Ali Satmaz, Sivaslılar Vakfı Başkanı Zeki Karaoğlu, Tınaztepe Üniversitesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Kerziban Yenal, Doç. Dr. Ahu Pakdemirli, Raşit Kozakçı, öğretmenler, öğrenciler ve çok sayıda sanatsever katıldı….

Şuna eminim;

Sevgili Rüya Şehitoğlu gibi nice küçük başarılı, umut veren öğrencilerimiz yavrularımız vardır.

Hep beraber bunların ellerinden tutmalı, başarılarını ödüllendirmeliyiz.

Kalkınma böyle olur…

Ne diyoruz:

Eğitim, eğitim, eğitim…

 

*- UMUT VERİYOR

Zübeyde Hanım Eğitim Kurumları öğrencisi Rüya Şehitoğlu’nun kendi dünyasından renklerle, çizgilerle ve duygularla kurduğu bir evrene tanıklık ediyoruz.

Henüz dokuz yaşında bir çocuğun, sanat yoluyla kendini ifade edebilmesi, geleceğe dair hepimize umut veriyor.

Bu anlamlı sergi vesilesiyle, öğrenci Rüya’yı yürekten kutluyor; ona rehberlik eden öğretmenlerini ve her adımında yanında olan ailesini tebrik ediyorum.

Atatürk’ün dediği gibi, bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz.

Böyle bir millet bir ayağı topal bir kolu Çolak sakat ve alil bir kimse gibidir.

Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.

Sanat ve sanatçılar toplumların gelişimi ve kültürlerin nesilden nesile aktarılması için önemli görevler üstlenirler.

Onun için sanata ve sanatçıya destek olmak eğitimcilerin en önemli görevlerinden biridir.

Katılımcılar, genç sanatçının renkleri ve biçimleri ustalıkla kullandığını, yaşının çok ötesinde bir hayal gücüne sahip olduğunu belirterek Şehitoğlu’nu tebrik etti.

‘Rüya’nın rüyasını’ öğrenmiş olduk.

Umarım binlerce gencimiz ve çocuğumuzun böyle güzel rüyalarının gerçekleşmesine de tanık oluruz.

 

--

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Anket

Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150
Sidebar Alt Kısım İkili Reklam Alanından İlki 150x150

E-Bülten Aboneliği